19 Mart 2016 Cumartesi

ATATÜRK VİDEOLARI



          Türkiye nasıl kuruldu, nasıl ekonomisi ve sanayisi gelişti, halk nasıl kalkındırıldı bu videoda görebilirsiniz. Vatan hainlerinin Atatürk'ü beğenmemeleri ve terbiyesizce konuşmalarına cevaptır bu video. Mustafa Kemal ATATÜRK ölmedi!
 ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------



          Atatürk'ün şimdiye kadar duyulan en net ses kaydı Amerikan Ulusal Arşivleri'nde bulundu. 1958 yılında ABD tarafından hazırlanan 'Muhteşem Türk' isimli belgeselde yer alan kayıtta Atatürk'ün sesinin Nutuk konuşmasındakinden çok daha tok olduğu duyuluyor.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------



Ulu Önderimiz ve Dünya Liderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ü rahmetle anıyoruz. 

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------




Akp nin sır gibi sakladığı ATATÜRK BELGESELİ

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------



Bu videoda ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili az bilinenleri derledim. Atamızı sevgiyle, saygıyla, minnetle anıyoruz.

Atamızın boyu 1.74, kilosu ise 75 civarıydı. 42 numara ayakkabı giyiyordu. Ayakkabıları genelde siyah rugandı.

Atatürk’ün de TC kimlik numasını biliyor musunuz? Söylüyorum: 10000000146. Aslında bu, birinci sıradaki TC kimlik numarası. Sondaki 46, güvenlik amacıyla, sistem tarafından otomatik konulmuş.

Atartürk’ün en sevdiği yemek, etsiz kuru fasulye ile pilavdı. Kahveyi de çok seviyordu. Günde 10-15 fincan Türk kahvesi içiyordu.

Atatürk’ün tüm gömlekleri beyazdı. Takım elbiselerinin modelini kendisi çiziyordu. Lacivert rengi sevmezdi. Bu nedenle gardolabında laciverte yer yoktu.

Atatürk'ün “Foks” adında bir köpeği vardı. Atamız Foks’u Yalova kaplıcalarına gittiği bir gün, seyyar bir fotoğrafçıdan 50 liraya satın almış. Foks öldükten sonra doldurulup mumyalanmış. Halen de "Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi"nde sergileniyor.

Atarürk spor yapmayı çok severdi. Düzenli ata binerdi, yüzerdi ve bilardo oynardı.

Mustafa Kemal, çok kitap okuyan biriydi. Yüzlerce kitabı vardı. Ancak en sevdiği kitap, Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu adlı romanıydı. Öyle ki, kitabı sürekli yanında taşırdı ve zaman zaman rastgele bir sayfa açıp okurdu.

Atamız 44 sayfalık bir geometri kitabı yazdı. Bugün kullandığımız üçgen, dörtgen, çap, artı, eksi, bölü, oran gibi Türkçe kelimeleri Atatürk buldu.

Atatürk’ün bu kitap dışında 13 kitabı daha var. Mustafa Kemal; Medeni Bilgiler, Karlsbad Hatıraları, Bölüğün Muharebe Eğitimi gibi hem askeri hem de toplumsal konularda kitaplar yazdı.

Atatürk isminde bir çiçek olduğunu biliyor muydunuz? Bakın işte bu Atatürk çiçeği. Rivayete göre, Atamız çok seviyor diye bu ismi koymuşlar. Bir başka iddiaya göre ise Meksika kökenli çiçeği Türkiye’de yetiştiren bitkibilimciler çiçeğe Atatürk ismini verdi.

Mustafa Kemal Atatürk, son söz olarak, “Aleykümselam” dedi. Anlatılanlara göre, Atatürk, doktoruna dikkatle baktı ve “Aleykümselam” dedi. Ardından girdiği komada 30 saat kaldı. 10 Kasım günü ise maalesef hayatını kaybetti.

NOT:İzlediğiniz bu video YOUTUBE "Ohadiyorum" kanalından alınmıştır.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Atatürk'e Benzeyen Adam İzmir sokaklarında gezerek insanları kendine hayran bıraktı. Atatürk özlemi duyan halk bu adamı gördükçe ağladı ve heyecanlandı



-------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Bu videoda ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün sevdiği 14 şarkıya yer verilmiştir. Bu gün 10 Kasım olması sebebiyle Atatürk'ü, o musikişinas insanı, sevdiği şarkılarla anmak istedik.

Videoda yer alan şarkılar sırasıyla aşağıdaki gibidir:

00:00 Vardar Ovası
03:56 Bülbülüm Altın Kafeste
09:35 Dayler Dayler -- Safiye Ayla
14:23 Çökertmeden Çıktım Halilim
19:56 Kırmızı Gülün Ali Var -- Müzeyyen Senar
23:15 Mızıka Çalındı Düğün mü Sandın
27:55 Kışlalar Doldu Bugün -- Neriman Altındağ Tüfekçi
32:00 Ah Akşam Oldu Yine de Bastı Kareler -- Sadettin Kaynak
34:50 Selanik Türküsü
40:06 Yanık Ömer
44:27 Mehralı Bey -- Özlem Demir
49:50 Zobalarında Guru Meşe Yanıyor Efem
54:54 Alişimin Kaşları Kare -- Safiye Ayla
58:57 Atatürk'e Ağıt -- Aşık Veysel (Atatürk'ün Cenaze Töreni Görüntüleri)
01:04:13 Atatürk'ün Cenaze Töreni Kaydı.


-------------------------------------------------------------------------------------------------------------

.

ATATÜRK HAKKINDA AZ BİLİNENLER


        Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili az bilinenleri derledim. Atamızı sevgiyle, saygıyla, minnetle anıyoruz.

* Atamızın boyu 1.74, kilosu ise 75 civarıydı. 42 numara ayakkabı giyiyordu. Ayakkabıları genelde siyah rugandı.

* Atatürk’ün de TC kimlik numasını biliyor musunuz? Söylüyorum: 10000000146. Aslında bu, birinci sıradaki TC kimlik numarası. Sondaki 46, güvenlik amacıyla, sistem tarafından otomatik konulmuş.

* Atatürk’ün en sevdiği yemek, etsiz kuru fasulye ile pilavdı. Kahveyi de çok seviyordu. Günde 10-15 fincan Türk kahvesi içiyordu....

* Atatürk’ün tüm gömlekleri beyazdı. Takım elbiselerinin modelini kendisi çiziyordu. Lacivert rengi sevmezdi. Bu nedenle gardolabında laciverte yer yoktu.

* Atatürk'ün “Foks” adında bir köpeği vardı. Atamız Foks’u Yalova kaplıcalarına gittiği bir gün, seyyar bir fotoğrafçıdan 50 liraya satın almış. Foks öldükten sonra doldurulup mumyalanmış. Halen de "Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi"nde sergileniyor.

* Atatürk spor yapmayı çok severdi. Düzenli ata binerdi, yüzerdi ve bilardo oynardı.

* Mustafa Kemal, çok kitap okuyan biriydi. Yüzlerce kitabı vardı. Ancak en sevdiği kitap, Reşat Nuri Güntekin’in Çalı kuşu adlı romanıydı. Öyle ki, kitabı sürekli yanında taşırdı ve zaman zaman rastgele bir sayfa açıp okurdu.

* Atamız 44 sayfalık bir geometri kitabı yazdı. Bugün kullandığımız üçgen, dörtgen, çap, artı, eksi, bölü, oran gibi Türkçe kelimeleri Atatürk buldu.

* Atatürk’ün bu kitap dışında 13 kitabı daha var. Mustafa Kemal; Medeni Bilgiler, Karlsbad Hatıraları, Bölüğün Muharebe Eğitimi gibi hem askeri hem de toplumsal konularda kitaplar yazdı.

* Atatürk isminde bir çiçek olduğunu biliyor muydunuz? Bakın işte bu Atatürk çiçeği. Rivayete göre, Atamız çok seviyor diye bu ismi koymuşlar. Bir başka iddiaya göre ise Meksika kökenli çiçeği Türkiye’de yetiştiren bitki bilimciler çiçeğe Atatürk ismini verdi.
* Mustafa Kemal Atatürk, son söz olarak, “Aleykümselam” dedi. Anlatılanlara göre, Atatürk, doktoruna dikkatle baktı ve “Aleykümselam” dedi. Ardından girdiği komada 30 saat kaldı. 10 Kasım günü ise maalesef hayatını kaybetti

 

.

18 Mart 2016 Cuma

ÇANAKKALE ZAFERİ HAKKINDA

ÇANAKKALE ZAFERİ
HAKKINDA BİLİNMEYEN HER ŞEY

Çanakkale Savaşları, Birinci Dünya Savaşı içinde, tarihin en kanlı bölümü olarak bilinir. Türk'ün sayısız zafer, şan ve şerefle dolu tarihinin en parlak sayfasıdır.


I. Dünya Savaş'ından kısa bir süre önce, 1911-1912 yıllarında Osmanlı Devleti son Afrika topraklarını İtalya'ya kaptırmış, 1912-1913 Balkan Hezimeti ise, Rumeli'deki son Türk hakimiyetini silip süpürmüştür.



Bulgar Ordularının İstanbul kapılarını zorlaması, 500 yıldır Türk olan Rumeli'nin kaybı, İstanbul ve boğazların güvenliğinin tehlikeye girmesi, o zamanın devlet adamlarında siyasi yalnızlığımızın tabii bir sonucu olarak değerlendirilmiştir.


Dolayısıyla I. Dünya Savaşı'na rastlayan günlerde Osmanlı devleti yalnızlıktan ve emniyetsizlikten kurtulmak fakat, Balkan savaşının kötü hatıralarının tesiri altında kalan her iki blokta Türk ittifakını küçümsemişler ve bu ittifakın kendileri için bir yük olmasından endişe etmişlerdi. Ancak, Alman İmparatoru, her iki blok arasındaki savaşta, Osmanlı Devleti'nin hiç değilse bir kısım düşman kuvvetini meşgul edebileceği gerekçesiyle müdahale etmiştir. Bu suretle Osmanlı Devleti, kaderini alelacele, 2 Ağustos 1914'te "Üçlü ittifak'a bağlamıştır. İşte Çanakkale Zaferini yaratan kuvvet. 1914 yazında küçümsenen değeri hakkında yanlış teşhis konan bu TÜRK ORDUSU'dur.

Avrupa'da savaş bütün şiddetiyle sürerken, hareket harbinin yerini siper harbi almıştır. Bu cephede yarma yapmak ve kesin sonuç almak son derece zorlanmıştır. Halbuki "üçlü itilaf"ın askere gücü günden güne artmaktadır. 

Bu güç , hareket savaşına müsait başka savaş alanlarında kullanılmalıdır. İngiltere Başkanı Lloyd GEORGE ve Bahriye Nazırı CHARCHILL bu görüşü benimsemişlerdir. Çanakkale Savaşları, işte bu görüşü benimseyenlerin esiridir.

Hareket sahası olarak Gelibolu Yarım adası'nın seçilmesi, bu bölgenin jeopolitik bakımdan çok büyük öneme sahip olmasındandır. Boğazlar, Güney Rusya ve bütün Karadeniz kıyılarının açık denizlere olan tek çıkış noktasıdır. Harp halinde bu geçidin kapanması, Rusya için hayati önem taşımaktadır. Zira, Rusya'nın insan ve ham madde kaynakları zengin, fakat sanayi ve mali imkanları sınırlıdır. Bunun için uzun ve sürekli bir savaşın gerektirdiği silah, cephane ve malzeme ikmalini temin edemeyecek durumdadır. Bu durumda boğazlar doğu cephesinin en müsait ve hayati menzul hattını teşkil etmektedir. Bu geçidin açılmasıyla Rusya'yı takviye edecek, batı cephesinin yükünü hafifletecek, dolayısıyla savaşı kısaltacaktır. 

Osmanlı Devleti'nin savaş dışı edilmesiyle, muhtemelen Balkan devletleri ve İtalya "itilaf" devletleri yanında savaşa katılacaklardı. O zaman İngiliz Bahriye Nazırı olan CHURCHILL'in ısrarla üzerinde durduğu bu fikirlere önceleri pek itibar edilmemiştir. Ancak 1914 Aralık ayında başlayan Türk Sarıkamış harekatı üzerine telaşlanan; çok zor durumda kalan hiç değilse bir kısım Türk kuvvetlerinin başka Cephelere çekilmesini isteyen Rusya'nın yükünü azaltmak için, Çanakkale seferine karar verilmiş. Fakat kesin neticeyi batı cephesinde arayanları darıltmamak amacıyla önce sadece donanmayla ve zorla Çanakkale Boğazı geçilmeye çalışılmıştır.

Sayfa Derleme ve Tasarım: OduncuTimi / www.OduncuTimi.com

DÜŞMAN GÖZÜNDEN ÇANAKKALE DESTANI ve ATATÜRK

Mustafa Kemal’in askerleri 101 yıl önce Çanakkale’de işte böyle destan yazdı!..

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğindeki Türk Ordusu, bir asır önce dünyanın en güçlü ordularını Çanakkale’de dize getirdi. Bugün kahraman Türk askerindeki o ‘yüksek ruh’ bir kez daha minnetle anılacak


Yıl 1915… 1’inci Dünya Savaşı’nın en çetin dönemi yaşanıyordu… İşgal güçlerinin şubat ayından itibaren boğazları ele geçirmek için yaptığı saldırı mart ayında Çanakkale’de şiddetlendi. Ancak 18 Mart günü Türk askeri, var gücüyle direndiği, kudreti ve vatan sevgisiyle karşı koyduğu işgalcileri püskürttü. O gün denizde bozguna uğrayan düşman kuvvetleri, bu kez Çanakkale’ye karadan girmek istedi. 

“SİZE BEN TAARRUZ ETMEYİ DEĞİL, ÖLMEYİ EMREDİYORUM” Anafartalar Grup Komutanı Albay Mustafa Kemal Atatürk’ün, Çanakkale’de taarruz emrini nasıl verdiği şöyle anlatılır: “Bu öyle alelade bir taarruz değil, herkesin başarılı olmak veya ölmek azmiyle harekete hazır olduğu taarruzdur. Hatta ben komutanlara şifahen verdiğim emirlerde şunu ilave etmişimdir: Size ben taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar geçebilir.


ÇANAKKALE GEÇİLMEZ

Karşılarında Ulu Önder Mustafa Kemal komutasındaki Türk birlikleri vardı. Mustafa Kemal, emrindeki 57. Alay’a “Ben size taaruzu değil, ölmeyi emrediyorum’’ dedi. 25 Nisan 1915 sabahı tarihin akışını değiştiren Çanakkale Kara Savaşları başladı. Önce Anafartalar, sonra Conkbayarı zaferleri geldi. Düşman kuvvetleri çekildi. “Çanakkale geçilmez’’ sözü tüm dünyaya kanıtlandı.

Nusret Mayın Gemisi Boğaz’da geçit vermedi
7 Mart’ı 8 Mart’a bağlayan gece Nusret Mayın Gemisi, demir aldı. Düşman gemileri projektörlerle denizi tarıyordu. Nusret Mayın Gemisi ışıklarını söndürüp ilerlemeye başladı. Akyarlar’a sessiz bir şekilde mayınlarını bıraktı. 10 gün sonra saldırıya geçen müttefik donanmasından 3 büyük gemi, mayınlara çarparak Boğaz’ın serin sularında battı. Bu olay savaşın seyrini değiştirdi.

Seyit Onbaşı, İngiliz gemisi Ocean’ı dümeninden vurdu!
Çanakkale Deniz Savaşı’nın en kritik anlarından birinde Queen Elizabeth Zırhlısı’ndan atılan top mermisi Boğaz’dan geçen düşman savaş gemilerini vurmak için bekleyen Mecidiye Tabyası’na isabet eder. Tabyadan geriye iki er ve komutanı kalır. Bu erlerden biri olan Seyit Ali Çabuk, 276 kiloluk mermiyi tek başına sırtlayıp bataryaya yerleştirir. Ancak ilk denemesinde İngiliz zırhlısı Ocean’ı vurmayı başaramaz. İkinci seferde de başarılı olamaz. Son denemesinde diğer erin de yardımıyla mermiyi bataryaya yerleştirir ve Ocean’ı dümen sisteminden vurur. İngiliz zırhlısı sürüklenir ve Nusret Mayın Gemisi’nin döşediği mayınlara çarparak batar.
Seyit Ali Onbaşı, 276 kiloluk top mermisini sırtlayıp kaldırdı.

 

Düşmanın gözünden

Çanakkale Destanı ve Ulu Önder Atatürk

Birleşik Krallık Donanma Komutanı Winston Churchill: “Türkler, Çanakkale’yi zorlayan çağının en ileri tekniğine sahip güçler karşısına adeta bir kale gibi dikilmişlerdir.”

Tümgeneral Charles Vere Ferrers Townshend: “Avrupa’da hiçbir asker yoktur ki, bu ifadenin altını çiziyorum, Türklerle mukayese edilebilsin. Almanların müdafaada gayet iyi oldukları kabul olunabilir. Fakat siperlerde onlar dahi Türklerle kıyas edilemez. Misal olarak Gelibolu’yu zikretmek isterim. Orada bizim gemi ateşlerimizle büyük zayiata uğrayan kıtalar, Türk olmasalardı. Yerlerinde kalamaz ve derhal değiştirilirlerdi. Halbuki, Türkler, bütün muharebe müddetince yerlerinde kaldılar.”

Sir Julien Corbet: Çanakkale’de başarılı olamadık. Nasıl başarılı olurduk ki? Zira Türkler yuvasına girilmiş aslanların hiddetiyle, cüret ve cesaret kahramanlığı ile savaşıyorlardı. Böyle bir millet görmedim.

Alman General Otto Liman von Sanders:   “Bu Türk kıtaatının cesaret, metanet ve se’bat cihetiyle takdir ve senaya liyakatı, her şüphenin fevkinde bulunmuştur. Donanmasının ateşiyle de, en müessir surette muavenet gören pek cesur bir düşmamn taarruzlarına karşı sayısız muharebelerde bu kıtaat mevkilerini muhafaza etmişlerdir.”

Alan Moorehead (Yazar):“O genç ve dahi Türk Şefi’nin o esnada Çanakkale de bulunması, müttefikler bakımından tarihin en acı darbelerinden biridir.”

İngiliz General Oglander:“Türk askerinin savaş ve dövüş hususunda haiz bulunduğu evsafın bidayette layıkıyle takdir edilmemiş olması, İngilizler için felaket olmuştur…. Türk askerinin ne yaman muharip olduğunu, İngilizler kendileriyle dövüştükten sonra bir tecrübe anlamışlardır.”.

Sayfa Derleme ve Tasarım: OduncuTimi / www.OduncuTimi.com

ÇANAKKALE SAVAŞI

Çanakkale Savaşı, I. Dünya Savaşı sırasında 1915–1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası'nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir.[9] İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu'nun başkent iİstanbul'u alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele geçirmek, Rusya'yla güvenli bir erzak tedarik ve askeri ikmal yolu açmak, başkent İstanbul′u zaptetmek suretiyle Almanya′nın müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmak amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı'nı seçmişlerdir. Ancak saldırıları başarısız olmuş ve geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Kara ve deniz savaşı sonucunda iki taraf da çok ağır kayıplar vermiştir.
Osmanlı İmparatorluğu, Almanya'nın Rusya'ya savaş ilan ettiğı 1 Ağustos 1914'ün hemen ertesi günü, Almanya ile bir ittifak antlaşması imzalamıştır. Bu antlaşma, imparatorluğun eninde sonunda Almanya'nın ana gücünü oluşturduğu İttifak Devletlerisafında fiilen savaşa gireceği anlamına gelmektedir. Enver Paşa, fiilen savaşa girmeyi, seferberliğin tamamlanmamış olması ve Çanakkale Boğazı savunmasının tamamlanmaması gibi gerekçelerle ertelemeye çalışmıştır. Ancak Almanya, bir an önce savaşa fiilen girilmesi için baskılarını sürdürmüştür. Bu baskılar, Akdeniz'de İngiliz donanması önünden çekilen Goeben ve Breslau savaş gemilerinin İstanbul'a gelmesiyle bir oldu bittiye getirilmişti. Daha sonra Osmanlı Donanması'na bağlı bir grup gemiyle Karadeniz'e açılan bu gemiler 27 Ekim 1914 tarihinde Rus limanlarını bombalayınca Rusya, Osmanlı İmparatorluğu'na savaş ilan etmiştir.
Birleşik Krallık Donanma Bakanı Winston Churchill, 1914 yılı Eylül ayında Çanakkale Boğazı'nın donanmayla geçilerek İstanbul'un işgalini öngören bir planı Başbakan Herbert Asquith'e vermiştir. Plan, çeşitli evrelerden geçerek uygulamaya kondu ve Birleşik Krallık ve Fransa gemilerinden oluşan bir donanmanın Boğaz'a geniş çaplı saldırıları 1915 Şubat ayında başlatıldı. En güçlü saldırı ise 18 Mart 1915 günü uygulamaya konuldu. Ancak Birleşik Donanma ağır kayıplara uğradı ve deniz harekatından vazgeçmek zorunda kalındı.
Deniz harekatıyla İstanbul'a ulaşılamayacağı anlaşılınca bir kara harekatıyla Çanakkale Boğazı'ndaki Osmanlı sahil topçu bataryalarını ele geçirmek planı gündeme getirilmiştir. Bu plan çerçevesinde hazırlanan İngiliz ve Fransız kuvvetleri 25 Nisan 1915 şafağında Gelibolu Yarımadası'nın güneyinde beş noktada karaya çıkarılmıştır. İngiliz ve Fransız çıkarma kuvvetleri her ne kadar Seddülbahir ve Arıburnu sahillerinde köprübaşları oluşturmayı başardılarsa da Osmanlı kuvvetlerinin inatçı savunmaları ve zaman zaman giriştikleri karşı taarruzlar sonucunda Gelibolu Yarımadası'nı işgalde başarılı olamadılar. Bunun üzerine sahildeki kuvvetler takviye edilmek için Arıburnu'nun kuzeyinde Suvla Koyu'na 6 Ağustos 1915 tarihinde yeni kuvvetlerle bir üçüncü çıkarma yapılmıştır. Ancak 9 Ağustos'ta Kurmay Albay Mustafa Kemal'in Birinci Anafartalar Muharebesiolarak bilinen karşı taarruzunda İngiliz Komutanlığı ihtiyat tümenini ateş hattına sürerek sahilde tutunmayı ancak başarabilmiştir. Mustafa Kemal ertesi gün Kocaçimentepe – Conk Bayırı hattında yeni bir karşı taarruz gerçekleştirmişti, bu hattaki Anzak birliklerini de geri atmıştır. İngiliz ve Anzak kuvvetlerinin İkinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen genel taarruzları ise Osmanlı savunmasını aşamamıştır. Tüm bu gelişmelerin sonrasında İngiliz, Anzak ve Fransız kuvvetleri Gelibolu Yarımadasını 1915 yılı Aralık ayı içinde tahliye etmiştir.

 

Sayfa Derleme ve Tasarım: OduncuTimi / www.OduncuTimi.com

11 Mart 2016 Cuma

ATATÜRK'ÜN OKUL YILLARI

          Dünya Lideri, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK İlkokul eğitimini tamamlamak üzere Selanik'te bulunan ŞEMSİ EFENDİ okuluna gitti fakat babası Ali Rıza Efendi yi henüz küçük yaşlarda kaybetti ve bu yüzden okuldan ayrılmak durumunda kaldı. Mustafa Kemal ATATÜRK, Makbule isimli küçük kız kardeşi ve annesiyle birlikte dayısının çiftlik evine yerleştiler. Bu çiftlik evi Selanik yakınlarındaydı ve yaşamlarını bu çiftlikte devam ettirdiler.

Mustafa Kemal çiftlikte çalışmaya çok zaman ayırdığı ve okula gitmediği için annesi tahsilini tamamlayamayacağı için korku ve endişe duyuyordu. Annesi bu durumun derhal bitmesini arzuladığı için Atatürk'ü alıp Selanik'teki kız kardeşinin yanına gitti ve Atatürk'ü orada bulunan Askeri Rüştiye ye kayıt ettirdi. Mustafa Kemal çok zeki ve başarılı bir öğrenci oldu. 1885 yılında Askeri Rüştiye yi bitirdi ve ardından Manastır'daki Askeri İdadi ye girdi ve burayı da çok başarılı şekilde bitirdi ve daha sonra İstanbul'a gitti. 13 Mart 1899 senesinde başladığı ve derecelerle dolu Harbiye yi de bitirdikten sonra 1902 senesinde Harp Akademisine başlandı. Yine üstün başarılarla dolu eğitim hayatından sonra 11 Ocak 1905 senesinde Harp Akademisinden YÜZBAŞI rütbesiyle mezun oldu ve şanla dolu mücadelesine başlamış oldu.

Atatürk'ün Öğrenim Hayatı

Küçük çocuk Mustafa, 1887 senesinin Haziran ayında annesinin ve teyzesinin isteği doğrultusunda mahalle okulu (mektebi) olan Mehmet Efendi mektebinde devam etti ama fazla zaman geçmeden babası Ali Rıza Efendinin isteği doğrultusunda Selanik'te bulunan ve çağdaş / modern eğitim öğretim yapan Şemsi Efendi Mektebine gitti ve İlkokulu burada tamamladı. Şemsi Efendi (hoca) yeni gelen öğrencisi Mustafa Kemal'in yetenek, zeka, kabiliyetini çok ama çok takdir ediyordu ve Mustafa Kemal'in kendi kendi okulunda bulunmasından ötürü çok mutluydu.

Mustafa Kemal Şemsi Efendi mektebinde okurken babası Ali Rıza Efendi öldü. Babasının ölümünden sonra annesi Zübeyde Hanım 3 çocuğunu da yanına aldı ve Selanik'teki Langaza da bulunan Rapla çiftliğinde subaşılık yapan küçük kardeşi Hüseyin Efendinin yanına yerleşti. Çiftlik şartları nedeniyle Mustafa Kemal hem çiftlikte koşturmaca, oyunlar ve çalışmak için okul hayatını iyice aksatmıştı. Annesi Zübeyde Hanım bu durumun iyi olmadığını düşünerek Selanik'e dönerek okuluna kaldığı yerden devam etmesini sağladı.

                                                      
                                                       İlk öğretmeni Şemsi Efendi

Mustafa Kemal ilkokulu Şemsi Efendi mektebinde bitirdikten sonra Selanik Mülkiye Rüştiyesi'ne devam etti ama Arapça hocası Kaymak Hafız isimli hocanın kendisini haksız yere dövdüğü (sopa vurduğu) için bu okuldan ayrıldı ve 1894 yılının Temmuzunda Askeri Rüştiye ye girdi ve eğitim öğretim hayatına burada devam etti. Yaz ayları gelince dayısı Hüseyin Efendi'nin yanında çalışırdı. Okul zamanı gelince tekrar evine gider okuluna devam ederdi. Mustafa Kemal bu okulu çok sevmişti. Arkadaşları içinde zekasını, pratikliğini ve çok üstün yeteneklerini gösteri. Çalışkanlığından dolayı öğretmenleri Mustafa Kemal'i çok sevdi ve kendisine arkadaş muamelesi yapmaya başladı.

Aynı okuldaki Matematik öğretmeni Mustafa Yüzbaşı, Mustafa Kemalin zekası, çalışkanlığı ve diğer öğrencilerden faklı olduğunu göstermek istediğinden dolayı isminin yanına KEMAL adını getiren kişidir. Okul hayatında MUSTAFA KEMAL olarak anılmaya başlamıştır.

Mustafa Kemal Selanik Askeri Rüstiyeyi bitirdi ve 13 Mart 1896 da Manastır Askeri İdadisine girdi. Bu okulda Ömer Naci ile samimi bir arkadaşlık kurdu ki Ömer Naci Mustafa kemalin edebiyat sevgisini arttırmıştı. Aynı zamanda burada en iyi en yakın arkadaşlarından ve eğitim zamanı bitince çok iyi bir hatip olacak olan Ali Fethi Okyar da Manastır Askeri İdadisinde okuyordu. Mustafa Kemal Askeri eğitimini ve yabancı dil eğitimini asla ihmal etmez, okul bittikten sonra izin alarak Selanik'e döner ve Fransızca eğitimi alırdı.

                                               
                                                               Manastır İdadisi

Genç Mustafa Kemal, okumuş olduğu Manastır Askerî İdadisini de süper başarı ile bitirdi ve 13 Mart 1899 senesinde İstanbul'da Harp Okulu'na girdi.


3 yıl başarılı bir Harbiye zamanı geçirdikten sonra 10 Şubat 1902'de Harp Okulunu Teğmen rütbesiyle bitirerek eğitim hatatına Harp Akademisinde devam etti.1903 senesinde Üsteğmen oldu. Mustafa Kemal 11 Ocak 1905 senesinde Kurmay Yüzbaşı rütbesi alarak Harp Akademisinden üstün başarı ile mezun oldu.

                                    

                                        Harbiye Mektebi / Pangaltı -ISTANBUL

Mustafa Kemal üstün zekasını, yeteneklerini, ve sağlam kişiliğini tüm Harp Akademisi ve Harp Okulunda ki eğitimcilerine göstererek hepsinin saygı ve sevgisini fazlasıyla kazandı.

Mustafa Kemal aldığı Askerli derslerinin dışında çok ilgi duyduğu matematik, yabancı dil, edebiyat ve güzel söz söyleme derslerini de aldı. Kişilik olarak sürekli Vatan, Millet gibi duygu ve düşüncelerini etrafındakilere belli ettiği için Aydın ve İnkılapçı bir Subay olarak çevresinde tanındı. Zaman istibdat olduğu için Mustafa Kemal'in bu düşüncelerinden onun aleyhine olabilirdi ama etrafında fazlasıyla sevilen birisi olduğu için herhangi bir kötü duruma kurban gitmedi. Yalnız Harp Akademisinden mezun olduktan kısa süre sonra İstibdat ve Padişah rejimlerine karşı kötü görüşlerini bildirdiği için bir kaç ay İstanbul'da tutuklu aldı ama sürgün bahanesi adı altında vazife olarak 5 Şubat 1905 senesinde Suriye - Şam'a görevli olarak gönderildi.

Sayfa Derleme ve Tasarım: OduncuTimi / www.OduncuTimi.com

ASKER ATATÜRK

           Asker Atatürk, milletin tarihî seyrini değiştirebilecek üstün meziyetleri sayesinde, memleketi askerî ve siyasî zaferlerle uçurumun kenarından kurtarmıştır. Dünya tarihinde, her türlü imkânsızlığa rağmen inandığı fikri tatbik sahasına dökmüş "Ya istiklâl, ya ölüm!" parolası ile bir Millî Mücadele kazanmış, arkasından yepyeni hüviyette bir çağdaş millet ve devlet yaratmış adam azdır. İçinde bulunduğu şartları değerlendirmede, engelleri ortadan kaldırmada gösterdiği büyük başarı Atatürk'ün ayrı bir özelliğini teşkil etmektedir. Diyebiliriz ki Atatürk, Türk toplumunda sadece çağdaşlaşma gereğini gördüğü için değil, bu çağdaşlaşmayı en kısa zamanda gerçekleştirecek yolu gösterdiği için ve nihayet çağdaşlaşmaya engel olan etkenleri cesaretle bertaraf ettiği için büyüktür. Esasen "Modern Türkiye'nin Kurucusu" sıfatını da işte bu büyüklüğünden almaktadır.

           Büyük Nutkun sonlarında, Türk gençliğine hitaben çizdiği tablo, aslında, kendisi mücadeleye atıldığı zaman, memleketin içinde bulunduğu tablodur. Atatürk, en güç şartlar altında bile, her şeyin bitti zannedildiği bir zamanda bile, Türk milletine güven hissinin kaybolmaması gerektiği gerçeğini, eseriyle ispatlamış bir millî kahramandır; onun için sembol olmuştur, onun için bayrak olmuştur.

Atatürk;
 

 - Muzaffer Başkomutan olarak İzmir'e girdiği gün, önüne serilen düşman bayrağını, "Bayrak bir milletin bağımsızlık alâmetidir; düşmanın da olsa saygı göstermek gerekir!" diyen,

- Çanakkale'de kendisine karşı savaşırken bir kolunu kaybeden ünlü Fransız Generali Gouraud'ya, yıllar sonra Ankara'da karşılaştıkları zaman -Generalin boş kolunu. işaret ederek- : "Türk topraklarında yatan şerefli kolunuz, memleketlerimiz arasında son derece kıymetli bir bağdır!"diyen ,

- Çanakkale şehitleri törenine konuşma yapmak üzere giden bir Bakanına, harpte ölen diğer millet askerleri için de: "Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur içinde uyuyunuz!" diye not yazdıran,

Büyük bir şahsiyet ve eşsiz bir askerdir.


Sayfa Derleme ve Tasarım: OduncuTimi / www.OduncuTimi.com

DEVLET ADAMI ATATÜRK

          Atatürk, Millî Mücadele'de millî birliği temin eden eşsiz bir lider, muharebe meydanlarında efsanevî bir kumandan, devlet kuran büyük siyaset adamı, milletin çehresini değiştiren kûdretli bir inkılâpçıdır. Bu vasıflarıyla, insanlık tarihinin tanıdığı en büyük adamlardan biri olduğunda şüphe yoktur. Kahramanlık ve yüksek insanlık meziyetlerini en yüksek seviyede taşıdığında dünya tarihçileri ve fikir adamları tereddütsüz birleşmektedir. Tarihin büyük tanıdığı şahsiyetlerle mukayesesi yapıldığı zaman türlü bakımlardan bariz üstünlükleri göze çarpmaktadır. Bir kere bütün bu dehalara üstün tarafı, hem fikir hem hareket adamı oluşudur. O, fikri ve hareketi kişiliğinde birleştirmiş bir lider idi. Fikir ve düşüncelerinin özünü oluşturan Atatürkçülük, her türlü dogmatik unsurdan sıyrılmış akılcı bir dünya görüşüdür. Memleket gerçeklerinden kaynaklanan, problemler karşısında aklın ve ilmin rehberliğini kabul eden bu gerçekçi görüş, gerek Türk Bağımsızlık Savaşı'nın gerekse onu izleyen Türk çağdaşlaşma hareketinin esasını oluşturmaktadır.


Atatürk gerçeğin adamıdır; sağduyunun ve ince görüşün adamıdır. Nerde ne yaptı, neye karar verdi ise daima en iyisini yapmış, en hayırlısına karar vermiştir. Halkın eğilimlerini çok iyi sezen ve ruhlara sızmasını bilen usta inkılâpçılığı sayesindedir ki müşterek arzu ve eğilimler kolayca millî ülkü haline gelebilmiştir. Giriştiği mücadelenin başından sonuna kadar Türk milletinin yüksek vasıflarına güvenmiş, kazanılan her türlü zaferin milletin eseri olduğunu söylemiştir. Bütün teşebbüslerinde millet sevgisine dayanmış, kudretli kişiliği ve gerçeği sezişe dayanan ikna kuvvetiyle kitleleri sürükleyebilecek bir lider olduğunu göstermiştir. Millî kurtuluşa bayrak olan fikirleri, görüşleri ve ölmez eseriyle, tesirleri memleket sınırlarını aşmış, mazlum milletlerin bağımsızlık ve hürriyet mücadelesinde manevî kuvvet olmuştur.


Atatürk yaratıcısı, yapıcısı olduğu "Türk İnkılâbı"nı ifade ederken: "Bu inkılâp, yüksek bir insani ülkü ile birleşmiş vatanperverlik eseridir. Çocuklarına bütün güzellikleri ve bütün büyüklükleri görmek ve aynı zamanda bütün sefaletlere acımak sanatını öğretmektedir" diyordu. Kendisi de yarattığı inkılâbın imanlı bir yapıcısı sıfatıyla bütün dünyaya açık yürekle, samimiyetle ve dostlukla bakıyordu. Gerçekten, "Ne Mutlu Türküm diyene!" vecizesiyle kalplere millî iman perçinleyen Atatürk, aynı zamanda insanlık idealinin ve insan sevgisinin de sembolü idi. Yabancıların, "Düşmanlarınız kimlerdir?" sorusuna, "Biz kimsenin düşmanı değiliz; yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız!" cevabını veriyordu. İşte bu insancıl yönü iledir ki tamamen millî nitelik taşıyan "Atatürk İnkılâbı" aynı zamanda bütün insanlığın hayranlığını da üzerinde toplamaktadır.


Sayfa Derleme ve Tasarım: OduncuTimi / www.OduncuTimi.com

KURTULUŞ SAVAŞI


          Mondros Mütarekesinden sonra, anlaşmayı imzalamış olan ülkeler anlaşmanın öngördüğü koşullara uymamışlardır. Çeşitli bahaneler öne süren İtilaf Devletlerinin ( Fransa, İngiltere ve İtalya ) Donanmaları İstanbul'a gelmiş, Adana vilayeti Fransızlar tarafından, Urfa ile Maraş vilayetleri ise, İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Antalya ve Konya'da İtalyan askerleri, Merzifon ve Samsunda ise İngiliz askerleri,  hemen her yerde yabancı subaylar, yetkililer ve ajanlar vardır. Yine İtilaf Devletlerinin onayıyla Yunan Ordusu'nun 15 Mayıs 1919'da İzmir'e çıkması üzerine, Mustafa Kemal Anadolu'ya gitmeye karar vermiş ve 16 Mayıs 1919'da, "Bandırma" isimli küçük bir tekne ile İstanbul'dan ayrılmıştır. Mustafa Kemal, Anadolu'ya yapacağı bu yolculuğu esnasında düşmanlarının bu gemiyi batırmayı planladıkları konusunda uyarılmıştır. Ama o bundan korkmamış ve 19 Mayıs 1919 Pazartesi tarihinde Samsuna ulaşarak Anadolu toprağına ayak basmıştır.

          İşte bu tarih, Türk İstiklal Savaşının başlangıcıdır. Mustafa Kemal bu tarihi daha sonra kendi doğum tarihi olarak da seçmiştir.

          Böylece, Anadolu'da bir ulusal direniş dalgası oluşmuş, Doğu’da Erzurum'da da bir hareketlilik başlamıştır. Mustafa Kemal hızlı bir biçimde hareket ederek tüm organizasyonun başına geçmiştir. 1919 yılının yazında yapılan Erzurum ve Sivas kongrelerinde ulusal bir sözleşme ile ulusal hedefler ilan edilmiştir.

          İstanbul'un, İşgal kuvvetlerince işgal edilmesi üzerine, Mustafa Kemal, 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisini açarak merkezi Ankara olan yeni ve geçici bir hükümet kurmuştur. Mustafa Kemal aynı gün Meclis Başkanlığına getirilmiştir. Bu sırada Yunan Ordusu da, Çerkez Ethem'in ayaklanmasından yararlanarak ve onunla işbirliği içerisinde Bursa ve Eskişehir yönünde harekete geçmiştir. Ancak 10 Ocak 1921 tarihinde, düşman kuvvetleri Batı Cephesi Kumandanı Albay İsmet İnönü ve orduları tarafından çok ağır bir yenilgiye uğratılmıştır. 10 Temmuz 1921 tarihinde ise, Yunan Ordusu beş tümen ile Sakarya'ya bir cephe saldırısı başlatmıştır. 23 Ağustos tarihinden 13 Eylül tarihine kadar aralıksız olarak süren büyük Sakarya Savaşı sonrasında, Yunan Ordusu yenilmiş ve çekilmeye zorlanmıştır.

          Bu savaş sonrasında, Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e Gazi ve Mareşal unvanlarını vermiştir. Düşmanlarını ülkesinden kovmaya kararlı olan Mustafa Kemal, 26 Ağustos 1922 sabahında, ordularına saldırıyı başlatma emrini vermiştir. 30 Ağustos 1922 tarihinde, tüm düşman kuvvetleri Dumlupınar'da ya öldürülmüş ya da esir edilmiş, düşman ordularının Kumandanı General Trikupis esir alınmıştır.

          9 Eylül 1922 tarihinde Atatürk’ün “ORDULAR! İLK HEDEFİNİZ AKDENİZDİR, İLERİ!...” emriyle, kendilerini kovalayan ordularımızdan kaçmakta olan düşman kuvvetleri İzmir yakınlarında denize dökülmüşlerdir.

          Olağanüstü askeri bir yeteneğe sahip olan Mustafa Kemal komutasındaki Türk kuvvetleri yurdu işgal etmiş olan Müttefik kuvvetlere karşı bir İstiklal mücadelesi vermişler ve sonunda bütün cephelerde zaferler kazanmışlardır. 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Antlaşmasının imzalanmasıyla, hem bu zafer hem de bu zaferin ürünü olan yeni Türk devleti tüm dünyaca tanınmıştır. Mustafa Kemal, yeni, sağlam ve dinç bir devlet kurmuştur. 29 Ekim 1923 tarihinde, yeni Türk Devletinin idare şeklinin Cumhuriyet olduğunu ilan etmiştir. Ve Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir.

Sayfa Derleme ve Tasarım: OduncuTimi / www.OduncuTimi.com

ATATÜRK İLKELERİ

ATATÜRK'ÜN KENDİ İFADESİYLE İLKELERİNİN TANIMI

1- TEMEL İLKELER
1. Cumhuriyetçilik: Türk milletinin karakter ve âdetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir. (1924)
Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir. (1933)
Cumhuriyet, yüksek ahlâkî değer ve niteliklere dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir.... (1925)
Bugünkü hükümetimiz, devlet teşkilâtımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet ve hükümet teşkilâtıdır ki, onun adı Cumhuriyet'tir. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet ve millet hükümettir. (1925)

2. Milliyetçilik: Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkına Türk Milleti denir. (1930)
Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir soyun evlâtları ve hep aynı cevherin damarlarıdır. (1932)
Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur. Bu toplumun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa, o topluma dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur. (1923)

3. Halkçılık: İç siyasetimizde ilkemiz olan halkçılık, yani milletin bizzat kendi geleceğine sahip olması esası Anayasamız ile tespit edilmiştir. (1921)
Halkçılık, toplum düzenini çalışmaya, hukuka dayandırmak isteyen bir toplum sistemidir. (1921)
Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan oluşmuş değil fakat kişisel ve sosyal hayat için işbölümü itibariyle çeşitli mesleklere ayrılmış bir toplum olarak görmek esas prensiplerimizdendir. (1923)

4. Devletçilik: Devletçiliğin bizce anlamı şudur: Kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsî faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak. (1936)
Prensip olarak, devlet ferdin yerine geçmemelidir. Fakat ferdin gelişmesi için genel şartları göz önünde bulundurmalıdır. (1930)
Kesin zaruret olmadıkça, piyasalara karışılmaz; bununla beraber, hiçbir piyasa da başıboş değildir. (1937)

5. Lâiklik: Lâiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti de demektir. (1930)
Lâiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkânını temin etmiştir. (1930)
Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. (1926)

6. Devrimcilik: 
Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların, (devrimlerin) gayesi Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve görüşleriyle uygar bir toplum haline ulaştırmaktır. (1925)
Biz büyük bir inkılâp yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. (1925)

2- BÜTÜNLEYİCİ İLKELER:
1. Millî Egemenlik: Yeni Türkiye devletinin yapısının ruhu millî egemenliktir. Milletin kayıtsız şartsız egemenliğidir. (1923)
Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitlik ve adaletin sağlanması, istikrarı ve korunması ancak ve ancak tam ve kesin anlamıyla millî egemenliği sağlamış bulunması ile devamlılık kazanır. Bundan dolayı; hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası millî egemenliktir. (1923)

2. Millî Bağımsızlık: Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasî, malî, İktisadî, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam seferberlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir. (1921)
Türkiye devletinin bağımsızlığı mukaddestir. O, ebediyen sağlanmış ve korunmuş olmalıdır. (1923)

3. Millî Birlik ve Beraberlik: Millet ve biz yok, birlik halinde millet var. Biz ve millet ayrı ayrı şeyler değiliz. (1919)
Biz millî varlığın temelini,millî şuurda ve millî birlikte görnıekteyiz.(1936)
Toplu bir milleti istilâ etmek, daima dağınık bir milleti istilâ etmek gibi kolay değildir. (1919)

4. Yurtta Barış Dünyada Barış: Yurtta sulh, cihanda sulh için çalışıyoruz. (1931)
Türkiye Cumhuriyeti'nin en esaslı prensiplerinden biri olan yurtta sulh, cihanda sulh gayesi, insaniyetin ve medeniyetin refah ve terakkisinde en esaslı âmil olsa gerektir. (1933)
Sulh, milletleri refah ve saadete eriştiren en iyi yoldur. (1938)

5. Çağdaşlaşma: 
Milletimizi en kısa yoldan medeniyetin nimetlerine kavuşturmaya, mesut ve müreffeh kılmaya çalışacağız ve bunu yapmaya mecburuz. (1925)
Biz Batı medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz. (1926)

6. Bilimsellik ve Akılcılık:
a) Bilimsellik: 
Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. (1924)
Türk milletinin yürümekte olduğu ilerleme ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet bilimdir. (1933)

b) Akılcılık : Bizim; akıl, mantık, zekâ ile hareket etmek en belirgin özelliği-mizdir. (1925)
Bu dünyada her şey insan kafasından çıkar. (1926)

7. İnsan ve İnsanlık Sevgisi: İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak insanlıktan uzak ve son derece üzülünecek bir sistemdir. İnsanları mesut edecek yegâne vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir. (1931)
Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız. (1936).

Sayfa Derleme ve Tasarım: OduncuTimi / www.OduncuTimi.com

ÇİÇEK AÇAN, TOHUMLU KURŞUN KALEMLER

ÇİÇEK AÇAN, TOHUMLU KURŞUN KALEMLER
Yeşeren Kalem Kullanarak Doğa'yı KORU